2 Mayıs 2010 Pazar

Düşünüyorum, öyleyse acı çekiyorum

Bilmemek utandırır, bilmek mutsuz eder.


Cehalet utanma duygusunu da kaldıracak ise, belki de gerçekten en büyük mutluluk. Sonuçta yapmamız gereken herşey fiziksel iken, kim yiyeceğini toplamak, sevdiceğini koklamak var iken, fiziksel bir iş yapmadan, yapılanlar hakkında konuşur, düşünerek yorulur ki?

Tabi ki fiziksel olarak hatalı olanlar. Belki de doğal bir seleksyon çalışmadı o konuda.

Mutsuzluğu da onlar icat etti, keşke kendilerine saklasalardı da, en azından düşünmeyi bir meziyet sananlar mutsuz kalsaydı. Diğerlerinin ne günahı vardı ki...

23 Nisan 2010 Cuma

Maşallah dediğim insanı 3. gün öldürmenin dayanılmaz hafifliği


Daha "Kelime Oyunu" ile ilgili birşeyler yazmanın üzerinden bir gün geçmemişti ki oyunun arasına reklam aldıklarını gördüm. Açıkcası biraz şok da oldum. 6 harfli kelimelere geçtiğini söyledikten sonra, müşterilerin çok sevdiği, kendi alanında lider süpermarket sorusunu hiç harfe ihtiyaç duymadan Migros diye cevaplandırdım.

Marka sormaları ne kadar garip diye düşünürken daha sonradan eklendiğini ayrıca üst sağ köşede de tanıtıcı reklam yazısını görünce, heeee diyerek bi anlamış bulundum.

Açıkcası reklam almaları iyi mi kötü mü bilmiyorum, rahatsız edici olduğunu kabul edebilirim fakat o paralarla ayakta kalabileceklerini de biliyorum. Bana garip gelen eskiden de sevdiğim bir reklamcı olan Yelda Kalaycıoğlu'nun ( Saatchi & Saatchi'de çalışıyordu, sanıyorum hala öyle ) süpermarketlerle alakalı anlattığı bir hikaye geldi.

Ajans olarak bir süpermarket işi yapacakları zaman focus group çalışması yapmışlar ve insanlara süpermarketlerin jingle'larını dinletmişler, yaklaşık 2 sn sürdü anlamaları demişti. Adeta pavlov'un kuçuları gibi.

Yarışmada da cevabı migros olan bu soruyu görünce benim de 2 sn içerisinde cevap vermem, ufak bir kuçucuk olduğumu gösterdi.

Sanırım bilinçaltımı aldınız, üstü kalsın.

21 Nisan 2010 Çarşamba

Su ya sabuna dokunmayan yarışma programı...

Kelime oyunu ben, ailem ve çekirdek arkadaş grubumun baya fanatik derecesinde izlediği nacizane bir yapımdı. Dağıttıkları para aylık olarak 6000 lira civarındaydı. Verdikleri para karşılığında izlenirliğinin çok yüksek olduğunu düşünüyorum, fakat reyting verilerine bakmadım.

Şimdi gelelim başkalarının ne yaptığına, kelime oyununun sessiz başarısı karşısında adında bile kelime geçen yeni oyunları türettiler, yarışmaya da 500.000 para ödülü koydular.

Televizyonda herşeyin dalgalar şeklinde yaşanması bir yandan beni güldürse de bir yandan da üzülüyorum. Mafya dizisi tutar, her kanalda mafya dizisi, lise dizisi tutar her kanalda lise dizisi. Keşke taklit etmekten daha gelişkin bir yapımız olsaydı.

Neyse en azından bu yarışmanın tatkit edilmesi karşısında mutluyum. En sonunda insanların hissetmediği bir yarışma programı sayfası açılıyor. Ve ben kırmızı hissediyorum.

Durun bir de on dan geri sayalım.

Valla dedim ama...

Haftada bir yazmak pek nasip olmadı. Sanırım doğamın getirdiği bir disiplinsizlik sonucu oluyor hep bunlar. Tabi altında garip motivasyonlar da var. Mesela yazıyoruz da kim okuyacak gibi.

Belki de artık daha az sıkıcı şeyler yazma zamanı gelmiştir. Ama buna da yetişmek pek imkanlı değil, keza hergün daha hızlı sıkılabilen bir toplum oluyoruz.

Derdiniz nedir yahu!

Saygılar.

28 Mart 2010 Pazar

Güzel insanlara

Doğru söyle, sen de telefonu eve unutup çıktığın zamanlar içinde önce endişe sonra da özgürlük kaplıyor ya, sonra da eve dönüp yeşeren umutlarınla telefonu eline aldığında belki mesaj gelmiştir diye bir umut yeşeriyor içinde ya, gelmemişse hüzünleniyorsun belki fakat var ya sen çok süper bir insansın...